"İstanbul'un yangını ve Anadolu'nun salgını çok fena can alırdı"

İstanbul,hem Bizans,hem de Osmanlı döneminde en fazla zararı yangınlarda gördü.Küçük kıvılcım,özellikle Osmanlı döneminde evlerin çoğunluğunun ahşaptan yapılması yüzünden kısa sürede şehrin büyük bölümüne yayılmakta ve neredeyse ulaştığı her yeri küle çevirmekteydi. Şehir,her yangın sonrasında adeta küllerinden doğuyor,bir sonraki yangında yeniden küle dönüyordu.Osmanlı devlet adamları yangınların önüne geçebilmek için bazı önlemler alsa da,sorunun kökünü kurutamıyorlar ve alevler İstanbul’u yakıp,insanların canını almaya devam ediyordu.Bu yüzden halk arasında “İstanbul’un yangını,Anadolu’nun salgını” diye bir deyim dahi çıkmıştı. 1509’un 22 Ağustosu’nda vuku bulan ve kaynaklarda “Kıyamet-i Suğra”,yani küçük kıyamet ismiyle zikredilen depremde büyük zarar gören İstanbul halkının,bundan sonra yapı malzemesi olarak taş yerine ahşabı tercik etmesi,Gelecek yıllarda İstanbul’u yangınları tesirlerine açık bıraktı. Nitekim bu depremin üzerinden fazla bir zaman geçmeden,1510’un 10 Temmuzu’nda bir artçı sarsıntısından sonra çıkan yangında 1500 ev küle döndü.İstanbul’daki son büyük yangın ise,1921’in 14 Eylülü’nde bir Çarşamba günü çıktı ve Mahmutpaşa’da Asya Hanı’ndan başlayıp,42 dükkanı tamamen kullanılmaz hale getirdi.
|
"İstanbul'un Yangını ve Anadolu'nun Salgını Fena Can Alırdı